Benim kalbim nûr ile mâlum, lâkin meclis-i insâf meflûç,
Ben ki müfterî sanıldım, âlemde nifâka mecbûr,
Yâd-ı vuslat, levh-i meçhûl.
Hüsn ü cemâlin pâyimâl eyleyen zehr,
Sevda dedin, lâkin n’eyledin aşkı?
Ser-be-ser sevda terennüm ettim.
Hangi ferman erişir de yakar beni?
Hâlik mı yargılar, yoksa beşer mi?
Ben mi ki bâğî, ben mi ki nâ-pâk,
Yoksa sen mi ensar?
Sözde mürüvvet, özde sefâlet.
Hakkı severdim ben, lîk insâf bulamadım,
Gāşî sükût içinde, aşkı dahi tanımadım.
Veçh-i hakîkat güneş gibi doğar,
Zulmette boğulmuş sinende efkâr.
Mîzan-ı kalbin cühâl elinde,
Sarf eylemişsin aşkı heder, bâri yâr.
Ben ki mazlûm-u aşkım, gönlümde arâr,
Ne vakit haktan söz etsen, aynada yüzün utanıpta yere bakar.
Varsın eyleyin hicv-i nefsinle gam,
Aşkın meşâmında kalmaz merham.
Sevdayı takdis edip, imanı mihenk kıldın,
Hâlbuki aşka meşrûdiyet biçilmez beşer hükmünce.
Benim muhabbetim pâk-ı hâlis iken,
Senin nazarında küfr-i mübîn sayıldı.
Sana derdim ki: Ey müsellâh dil,
Senin aşkın eşiğ-i vukūf mudur, yoksa müşevveş vehm mi?
Lâkin cihanda his yok ki sözü dahi bî-bahâ,
Ne bilsin cevheri, gözde perde, kalbde pas oldukça?
Hâsılı, ey ins ü cinni hayâl edenler,
Hükmünüz fasl-ı kelâm, cânlarınız bârekallah.
Hâfız-ı zî-şuur sanırdım seni,
Meğer fehm-i kalbin nisyan deryâsında kaybolmuş.
Gören seni sanır envâr içinde,
Bakarsın ki melekler içinde,
Oysa gönlümde senin kâşânen çöker.
İklimler değişir, rûzgarlar geri döner,
Lâkin bir gönül kırıldığında,
Nice duâlar bile merhem olamaz,
Ve bil ki, ben bedduâdan nefyolmuşum.
Şimdi hangi mihrabın önünde eğilsen,
Hangi tesbihi çeksen de avuçlarında,
Vicdânın çıplaktır, kelimelerin ise üryan,
Ve ben hâlâ "insan" kalmışım.
Ne âyînede aksim kaldı,
Ne de vefâda nişânem.
Dünya ki bir serâb-ı pür-hîlâf,
Ben suskun dervîşe bî-nişan.
Kamer-i hasret göğsümde kemend,
Mestâne aşkım rahle-i zannın gölgesinde,
Bî-çâre kalbim inkişafın bendesinde.
Benim yüreğim mızrâb-ı hakikât,
Senin sevgin, sahn-i riya.
Ey cânıma hükmeden na-hak müftî,
Hükmünü kutsal bilen mahzâ sefîl.
Benim îmânım rûhumda saklı,
Seninki dillerde, mezellet nişânı.
Ben ki aşk ile inandım in-sana,
Sen isminle unuttun insanlığı.
Artık serây-ı mazîde kal hasretim,
Ben îtirazımı göklere fısıldarım.
Aşkın revan, lâkin nazarın müteâl...
Sana sûfî lisan, bana recm-i hezeyan.
Aşkın nârında yanan da ben,
Diline haram olan da ben.
Sefîl ruhların ezkârı varmış,
Kalb-i muğayyebde zinhârı varmış.
Ben ki feryâdı mecnûn-i dehr,
Zulmün gölgesinde perişân seher.
Siz ki hicâbı meşhûr-i kader,
Lâkin ruhlarınız âmâ ve sefer.
Ben aşkı kalbime nakşetmiş bir bâdihân,
Siz menfaatin zıllında münâfikân.
Ey sinemde ukde-i a'zam olan dilber-i cûdâ,
Siz ki aşkı tevhîd ile zannettiniz,
Lâkin vicdanlarınız bir kevkeb-i nâciz.
Efrâdın lisânında hilâfetle anılan bendeler,
Ki sîne-i nevâlarında safveti nutk-ı meryem sanırlar,
Lâkin içlerinde ne bir şefkat, ne de bir meveddet,
Bir ben, zemîn-i hakikatte mücerred, müstağni...
Ben ki ilâhîyeti vâhitte değil, küllîde ararım,
Ve ben ki bir kalbe nazar eylerim, sûrete değil...
Lâkin ne müşrik oldum, ne abid,
Ve dahi ne zındık, ne mürted,
Ben aşkın dervişi, kalbin abdâlı,
Sübhân olan sevgiden gayrı ne bilir?
Siz ki hûrîye bel bağladınız, uçkur peşinde,
Ben ki bir gül-i nâzenine...
Siz ki cennet vâdedilmeseydi, zevkler içinde,
Zahid olur muydunuz, ey sudan?
Ve sen, ey cânân,
Kimden korktun da kalbime haram dedin?
İman, aşkı bilmiyorsa,
İmansızlığımla iftihar ederim.
Yorumlar
Yorum Gönder