Ana içeriğe atla

Sevilesim

 

Zevâl bulur mu yüreğimde yâren izleri,

Cümle ömrüm ona müptelâ, aşka serzenişleri,

Ey mâh-ı sevdâ, sen ki gönlüme ilticâ eyledin,

Niçin terk edip gittin, niçin beni ızdırâb ile devr ettin?


Her âhımda, feryâdımda seni anmaktayım,

Her dâmânımda, gözyaşımda adını yakmaktayım.

Gözlerin ki, nâz ile bakar, kalbi perîşân eder,

Şimdi gurbet misâli, uzakta, bensiz hâyâl eder.


Beni terk ettin, âzâd ettin vefâsız bir hicrân ile,

Lâkin bil ki, kalbim hâlâ sana âşinâ, bî-pervâ bir sevdâ ile.

Mâzîde kaldı mı aşkımızın her bir hâtırası?

Hangi yeminlerimiz, hangi hülyâlar unutuldu, ne oldu îmânımız?


Ey sevgili, dönüşünle lâl olur bu dilim,

Bil ki, sensiz ben zehri içen bîçâre bir âşık gibiyim.

Yeniden tut ellerimi, tekrar bak bana, yâr.

Sensiz geçen her gün bir harabât, bir âlâmdır, ah, hem de zar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sûfî ile Münafık

  Benim kalbim nûr ile mâlum, lâkin meclis-i insâf meflûç, Ben ki müfterî sanıldım, âlemde nifâka mecbûr, Yâd-ı vuslat, levh-i meçhûl. Hüsn ü cemâlin pâyimâl eyleyen zehr, Sevda dedin, lâkin n’eyledin aşkı? Ser-be-ser sevda terennüm ettim. Hangi ferman erişir de yakar beni? Hâlik mı yargılar, yoksa beşer mi? Ben mi ki bâğî, ben mi ki nâ-pâk, Yoksa sen mi ensar? Sözde mürüvvet, özde sefâlet. Hakkı severdim ben, lîk insâf bulamadım, Gāşî sükût içinde, aşkı dahi tanımadım. Veçh-i hakîkat güneş gibi doğar, Zulmette boğulmuş sinende efkâr. Mîzan-ı kalbin cühâl elinde, Sarf eylemişsin aşkı heder, bâri yâr. Ben ki mazlûm-u aşkım, gönlümde arâr, Ne vakit haktan söz etsen, aynada yüzün utanıpta yere bakar. Varsın eyleyin hicv-i nefsinle gam, Aşkın meşâmında kalmaz merham. Sevdayı takdis edip, imanı mihenk kıldın, Hâlbuki aşka meşrûdiyet biçilmez beşer hükmünce. Benim muhabbetim pâk-ı hâlis iken, Senin nazarında küfr-i mübîn sayıldı. Sana derdim ki: Ey müsellâh dil, Senin aşkın eşiğ-i vukūf ...

vesselam

 Ben sanırdım aşk ki cevher, ebediyen müstakîm, Lâkin bildim ki vefâ, ehline mahsus bir kelîm. Ben bir rüzgâr-ı serbâz, sen lotus sandım goncayı, Meğer zakkum imişsin, içtikçe harâm kıldı duayı. Derd ü hicrân, bende misâk, bende yâdigâr-ı eski, Sen git, şemsi' mü'mininle yan, ben kalayım gecemde meçhûli meskî. Halin ince, tebessümün zehir, Sözün şeker, lakin rûhun fakîr, Zîrâ aşk dediğin şâyân, ehline mihmân-ı tengri. Al senin mukadderâtın, o mukaddes bildiğin satırları ve mushafları, Al ondan gelen ne varsa, Zira ben ne kendimi inkâr ederim, Ne de sâdık gönlümü zelîl kılarım. Ben ki aklın ve idrâkin ferzânesi, Âlem-i zâhiri görüp sezdânesi. Ben ki zihnimin cenneti ve cehennemi, Fikrimin yangınına su, hem zemzemi. Ben mi yusuf idim, yoksa sen mi ferâgat? Var git şimdi, kalb-i münkesirim ardında kalacak. Sen yolunu seçtin, bir cennet hülyâsında, Varsın, mânâsız bir âlemde mâmur olasın. Zihnimin mihverine sığdıramadım bu hicâbını, Gâhi îmân, gâhi nifâk ile bükülmez aşk. Şimdi gûy...

bilmediğim

  Zira seninle ahdettim bu cânı, Sensiz kararmaz ne gece, ne sâhı, Sâbâ rüzgârında o şevk-i nâzlı gözlerin, Bu fakirin canına olma cânânım âdâ. Ey dilârâm fermanın başım üstüne, Sensiz her bir sabahım karanlık bir asr-ı rüsvadır, Gönül dergâhına her gün yalvarır, Sözlerim mecalsiz, lîsânım âciz. Ey aşk-ı mükerrem, bu dildeki âh-ı giz, Hicrân elinde yıkılsa da bin âlem, Yine dilerim seni, vefâ ile döndüğün gün, âlem olur şad, Kim ayırdı ki bizi, ey cân? Bin lânet olsun o baht-ı bî-samân. Ey nâzenîn, sensiz ömür, zâyi olmuş bir bahar, Gül-i bâğ-ı hayâlim, şeb-i târum sen, bu gönlüm hârum sen, Bir sefîne-i hâsî, bir fuzûlî, Sendedir bâkî sevdamın her zerresi.