Ana içeriğe atla

gönül

 

Bende sığar iki cihan, sensiz bu cihana sığmazam,

Aşkın cevher-i lâmekân, içimde kevn ü mekâna sığmazam.


Cevher-i aşk benim, mecnûn-u yusuf gönlümde sır-ı tîr benim,

Ben sensiz bu dîvân-ı aşk'a sığmazam.


Gör ki, âlemde dehr ile zaman benim için sensin,

Yine de senin gülüşüne zann u gümâna sığmazam.


Her zerrenle âyetimsin, senle başlar bidâyetim,

Nâra yanan bir şecer, aşkımla bu zebâne sığmazam.


Arş ile ferş birleşir, seninle her an devleşir,

Zaman benim zindanım, sensiz ömür hederleşir.


Dâr ile kün, hayâl ile dön, gözümde şevk-ü lâyemût,

Gel, ey kalbimin dermanı, sensiz devlet-i câvidan benim değildir.


Hakkı bilen, bilir beni, aşkımla zannı aşarım,

Zann ile değil, hakikatin aynasında gör beni, zira sevdam söze sığmaz hali,

Sensiz bir âlem istemem, varlık bana ziyan gelir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sûfî ile Münafık

  Benim kalbim nûr ile mâlum, lâkin meclis-i insâf meflûç, Ben ki müfterî sanıldım, âlemde nifâka mecbûr, Yâd-ı vuslat, levh-i meçhûl. Hüsn ü cemâlin pâyimâl eyleyen zehr, Sevda dedin, lâkin n’eyledin aşkı? Ser-be-ser sevda terennüm ettim. Hangi ferman erişir de yakar beni? Hâlik mı yargılar, yoksa beşer mi? Ben mi ki bâğî, ben mi ki nâ-pâk, Yoksa sen mi ensar? Sözde mürüvvet, özde sefâlet. Hakkı severdim ben, lîk insâf bulamadım, Gāşî sükût içinde, aşkı dahi tanımadım. Veçh-i hakîkat güneş gibi doğar, Zulmette boğulmuş sinende efkâr. Mîzan-ı kalbin cühâl elinde, Sarf eylemişsin aşkı heder, bâri yâr. Ben ki mazlûm-u aşkım, gönlümde arâr, Ne vakit haktan söz etsen, aynada yüzün utanıpta yere bakar. Varsın eyleyin hicv-i nefsinle gam, Aşkın meşâmında kalmaz merham. Sevdayı takdis edip, imanı mihenk kıldın, Hâlbuki aşka meşrûdiyet biçilmez beşer hükmünce. Benim muhabbetim pâk-ı hâlis iken, Senin nazarında küfr-i mübîn sayıldı. Sana derdim ki: Ey müsellâh dil, Senin aşkın eşiğ-i vukūf ...

vesselam

 Ben sanırdım aşk ki cevher, ebediyen müstakîm, Lâkin bildim ki vefâ, ehline mahsus bir kelîm. Ben bir rüzgâr-ı serbâz, sen lotus sandım goncayı, Meğer zakkum imişsin, içtikçe harâm kıldı duayı. Derd ü hicrân, bende misâk, bende yâdigâr-ı eski, Sen git, şemsi' mü'mininle yan, ben kalayım gecemde meçhûli meskî. Halin ince, tebessümün zehir, Sözün şeker, lakin rûhun fakîr, Zîrâ aşk dediğin şâyân, ehline mihmân-ı tengri. Al senin mukadderâtın, o mukaddes bildiğin satırları ve mushafları, Al ondan gelen ne varsa, Zira ben ne kendimi inkâr ederim, Ne de sâdık gönlümü zelîl kılarım. Ben ki aklın ve idrâkin ferzânesi, Âlem-i zâhiri görüp sezdânesi. Ben ki zihnimin cenneti ve cehennemi, Fikrimin yangınına su, hem zemzemi. Ben mi yusuf idim, yoksa sen mi ferâgat? Var git şimdi, kalb-i münkesirim ardında kalacak. Sen yolunu seçtin, bir cennet hülyâsında, Varsın, mânâsız bir âlemde mâmur olasın. Zihnimin mihverine sığdıramadım bu hicâbını, Gâhi îmân, gâhi nifâk ile bükülmez aşk. Şimdi gûy...

bilmediğim

  Zira seninle ahdettim bu cânı, Sensiz kararmaz ne gece, ne sâhı, Sâbâ rüzgârında o şevk-i nâzlı gözlerin, Bu fakirin canına olma cânânım âdâ. Ey dilârâm fermanın başım üstüne, Sensiz her bir sabahım karanlık bir asr-ı rüsvadır, Gönül dergâhına her gün yalvarır, Sözlerim mecalsiz, lîsânım âciz. Ey aşk-ı mükerrem, bu dildeki âh-ı giz, Hicrân elinde yıkılsa da bin âlem, Yine dilerim seni, vefâ ile döndüğün gün, âlem olur şad, Kim ayırdı ki bizi, ey cân? Bin lânet olsun o baht-ı bî-samân. Ey nâzenîn, sensiz ömür, zâyi olmuş bir bahar, Gül-i bâğ-ı hayâlim, şeb-i târum sen, bu gönlüm hârum sen, Bir sefîne-i hâsî, bir fuzûlî, Sendedir bâkî sevdamın her zerresi.